Sükût

Sessizlik ve susma anlamlarına gelen sükutun da ibadet sayıldığı bir medeniyete sahibiz…

Zalim hükümdara hakkı söylemeyi en büyük ibadet sayan, haksızlık karşısında susanı dilsiz şeytan gören bir medeniyet nasıl olur da susmayı ibadet sayar?

İnsanlar elbette konuşarak iletişim sağlar ancak öyle bir zaman gelir ki, susmak konuşmaktan daha yüksek sesle çığlık atmak gibidir. Adalet her şeyin yerli yerince olmasıdır. Doğru zamanın bilinmesi ise ancak hikmetle olur. Hikmet ise nadirattan kimselere verilen bir lütuftur…

“Söz gümüşse sükût altındır”. Atasözlerimiz de kadim medeniyetimizin yapı taşlarındandır. Eğer boş konuşulacaksa susmak daha evladır. Sözün tesiri olmayacaksa susmak, fitneye sebep olacaksa konuşmamak bazen daha isabetli olur…

Cahil ile konuşmak hatta tartışmak akıl karı değildir. Cehaletinin farkında olmayan cahil için söylenecek söz yoktur. Erenler bir alim yetiştirmek için kırk münafığın kahrını çektiklerini, sükût ettiklerini söylerler. Bazen susmak derya dil olmaktır. Buradaki dil gönül manasınadır…

“Edepli edebinden susar, edepsiz de ben susturdum zanneder” der, Mevlâna…

Çağımız hastalığı ise boş konuşmaktır. Kişinin hissiyatının anlatılmasıdır oysa konuşmak. Hal ile desteklenirse daha güzeldir. Yüksek perdelerden ahkam kesmek, kutsalların hoyratça kullanıldığı nutuklar çekmek, hamaset yapmak medeniyetimizde asla olmayan boş işlerdir…

Algı çağı, reklam ve şov gerektirir. Sahtekarlıktır ehli için, iyinin reklama ihtiyacı yoktur…

Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, der dururuz. Söylenen sözlerin tam aksi kısa zaman sonra söylenip yine de müşterisi olursa, alkış alırsa ve yalan da bile hikmet aranırsa çaresi susmak ve akıbetini beklemektir…

Sükût ariflerin işidir. Gönülden konuşurlar, “Alimin yanında sözüne, arifin yanında gönlüne sahip ol” denmesi bu yüzdendir. Her şeyi hakkıyla bilen ve gören Allah’tır.

Kişinin haline, ahlakına, davranışına tesir etmeyen bilginin hatta inancın bir kıymeti yoktur, taşıyana yüktür. Kendisine faydası olmayan bilginin başkasına söylenmesinin tesiri de olmaz. Kalpten giden mesaj kalbe, dilden giden kulağa hitap eder. “Kalpten kalbe bir yol vardır bilinmez” diyen Rahmetli Neşet Ertaş doğru söylemiştir…

Ariflerin ikazı dinlenmelidir, vazgeçmişse tesirinin olma ümidini görmediğindendir. Bu ise muhatabı için bir felakettir. Bu sırrı ehli bilir. Söyleyenin bildiği de duyduğu kadardır…