Öfke

Rahmet Peygamberine gelip “Bana kısa bir tavsiyede bulun uzun olmasın ki onu yapayım” diyen kişiye numune insan “öfkelenme” diyor. Kutsal kitabımızda iyi insanlar tarif edilirken yine “öfkesini tutanlar” diye bahsedilir. Öfke aklı baştan alır, kibre yol açar ve sonrasında pişman olunacak hallere sebep olur…

“İslam; Allah için sevmek Allah için buğzetmekten başka bir şey midir?” kutlu sözündeki kızmak buna dahil değildir. Zira nefsi için değil, insanlık onuru için kızılması gereken yerde kızmamak nakıs insan alametidir. Kızmak böyle durumlarda kemaldir. Gazze’deki gibi dünyanın birçok yerindeki insanlık dramına kızmamak olmaz. BM kapısında “Başkasının derdiyle dertlenmeyene insan demek yakışmaz” yazar…

Aklı baştan alan öfke, insanı adil bir muhakemeden uzaklaştırır, yanıltır, sonunda pişman eder. “Bir kavme olan öfkeniz sizi adaletten ayırmasın” der kutlu söz. Çağımız algı çağıdır yazılı ve görselin de ötesinde artık telepati yolu ile bile yönlendirilen topluluklardan söz etmek mümkündür. Siber teknolojilerin, yapay zekanın her geçen gün daha tehlikeli uygulamaları ile muhatap olduğumuz ehline malumdur. Teknolojiden ayrı olmak mümkün olmasa da en azından bizi doğaya, toprağa, sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya; insan olduğumuzu hatırlamaya yönlendiren çalışmalar önemlidir…

Etrafındaki insanların bakış açısıyla olaylara bakan, bir topluluğa kızgınlığı ile yönlendirilen kalabalıklar; toplum mühendisliğine vakıf küresel güçler tarafından tehdit altında olmaktan kurtulamazlar. Kritik analitik düşünmek, ayakları üzerine basmak, olayları serinkanlı objektif değerlendirmek, sürü psikolojisinden kurtulmak bu tür tehditlerden korunmanın kestirme yoludur…

Öfke ile kalkan zararla oturur” atasözümüz ne güzeldir. “Keskin sirke küpüne zarar” ne kadar yerinde bir öğüttür. Hamaset, kahramanlık türküleri, direniş, isyan deyişleri topluluklarla beraber de olunca çok keyiflidir. Lakin duygusallığın, öfkeye, öfkenin, isyana dönüşmesinin toplumları yönlendirenlerin ekmeğine yağ sürdüğünü akıldan çıkarmamak mantıklı olan bir davranıştır. Nasrettin Hocanın fil hikayesi meşhurdur. Kendisini gaza getirip Timur’a gönderenlerin bir bir kaybolmaları ve Hoca’nın bir fil daha istemesi, eskisinden daha beter bir durumun tecellisi…

Çalışıp çabalamadan, yan gelip yatarak, karşılaşılan kötü sonuçtan şikâyet etmek, öfkelenmek beyhudedir. Etkili hitabet, laf ebeliği, algı oyunları hele de gayri milli odakların kılavuzluğu çıkmaz bir sokaktır…

Muhabbetle…