Mahalle

Birbirine yakın evlerde oturan insanların komşuluk ilişkilerinin olması beklenir…

Parkları, bahçeleri, meydanları, toplanma yerleri olan, sokaklarından geçerken herkesin birbirine selam verdiği, halini hatırını sorduğu ortak yerleşim alanı mahalle.

Esnafın müşterisine çay söyleyip, ülke meselelerini konuştuğu, öğretmenin öğrencisinin ailesi ile görüştüğü, cami imamının davet edilip nasihatlarının dinlendiği, hastaların ziyaret edildiği, borçluların borcuna yardım edildiği bir mekandı mahalle. Sokağından geçerken, yabancı olana nereye gideceğinin sorulduğu, kimsenin kimseye yan gözle bakmasına müsaade edilmediği, kavgalı olanların barıştırıldığı yaşam alanıydı. Bir medeniyet vardı, kültür vardı, insanlık vardı. Heyhat nerede kaldı?

Mahallenin kabadayısı vardı, kimsenin kimseye haksızlık etmesine izin vermezdi, zayıfı ezdirmez, mahallenin gençlerini kötü alışkanlıklara yönlendirmezdi. Günümüzde torbacılık yapan mafya bozuntuları gibi değildi. Yiğit, mert, ahlaklı, sözüne itibar edilen, bilgili kişilerdi.

İmamı vardı mahallenin, imam önder demekti. Derdi olanın başvurduğu herkesin itibar ettiği imamlar vardı. Namaz vakitleri camiye gelip namazı kıldırıp giden memur değillerdi. Mahallenin her anında, hayatın içindeydi. Esnafın, öğrencinin, hastanın, borçlunun, dertlinin yanındaydı, yol gösterirdi, saygındı.

Mahalleden zeki öğrenciler üniversiteyi kazanırsa, herkes sevinir haline göre yardımda bulunur, gurur duyardı. Çocukların sünnetinde, askere uğurlamasında tek yürek olur, sevincini birlikte yaşardı. Cenazede birlikte ağlardı, teselli ederdi komşusunu, kalanları sahipsiz bırakmazdı, dul ve yetim mahalleye Allah’ın emanetiydi, kimse yan gözle bakmazdı.

Çocuğunu bakkala ekmek almaya gönderince aklı onda kalmazdı…

Nasıl oldu da bu hale geldik?

Osmanlı’nın zirve zamanları Kanuni Sultan Süleyman, Yahya Efendi’ye; “Nasıl olur da bu devlet yıkılır?” diye sorar; aldığı cevap “nemelazım” dır…

Kötülükler yayılırken umursamayan, bana değmeyen yılan bin yaşasın diyen, zalimi alkışlayan, hırsızı öven, köşe dönmeciyi taktir eden, ihale vurguncusunun peşinden giden, günlük keyfinin menfaatinin derdinde olanlar yüzünden…

Adalet, emniyet devletlerin asıl görevidir, olmalıdır, olmazsa olmaz… Onlarca suç kaydı olanın serbestçe dolaştığı, suçların cezasız kaldığı, cezaların caydırıcı olmadığı, haklının değil güçlünün sözüne itibar edildiği bir sistem adalete ve devlete olan güveni sarsar. Devlete saygı ve hatta suçlular için korku olmaz ise, sokaklar mahalleler güvenli olmaz. Güven olmayan yerde huzur olmaz. Vicdan, merhamet olmaz. İnsanlık olmaz…