Kurban

Kurban sözcüğünün yakınlaşmak anlamını, kadim medeniyetimizin dini bayramlarından olan Kurban Bayramı ile izah etmek mümkündür. Maddi imkânı olanların Allah için kurban kesmesi ve ihtiyaç sahipleri ile paylaşması son derece yerinde bir sosyolojik eylemdir. Kurban ibadetinin dini yönündeki bilgiler ilahiyatçıların konusudur. Sosyolojik yönü; toplumdaki paylaşma duygusu, yardımseverlik ve iyilik duygularını izah etse de medeniyetimizden bağımsız düşünmek zordur. Vakıfların bütçesinin bir zamanlar Osmanlı’da devlet bütçesinden fazla olduğu, zekât verecek insan bulunamadığı, tarihçilerin bilimsel çalışmalarında ortaya konmuştur. Kültürümüzün kodlarından, bilimden, akılcı düşünmeden uzaklaşıldığı son dönemler ve sonrasında dağılma süreci ise herkesin malumudur…

Türkistan kökenli tasavvufî Hâcegân geleneğinin yıldızlarından Bahâeddin Nakşibend, “Nefsine bas ve yüksel! Hakkʼa kurbiyyet/yakınlık dâiresine girmek istersen, önce nefsânî arzularını terk et!” der.

Ezâ verecek şeyi yoldan kaldırınız.” Kutlu sözünü izah ederken eza verecek şey diye bahsedilenin nefsani arzular, yoldan muradın ise hak yol olduğunu söyleyen de Şahı Nakşibend’dir.

Sahte tanrılar ile mücadele etmeyen; Yaradan yerine, onlara itaat edenin nefsinin arzularına uyduğunu, dolayısı ile Hakka yakınlığının olmadığını söyleyebiliriz. Velev ki dış görünüşte çok farklı olsa bile. Hakikatte dış görünüşü içinden iyi olanın, kâmil manada bir itikadının olduğu da söylenemez…

Sevdiği için feda edebileceği değerin ölçüsüdür kurban. “Canım kurban olsun senin yoluna” diyen Aşık Yunus’umuzdur. Nefsi arzulardan değil canından bile geçmiş bu ölçü, elbette kurbiyyetin zirvesidir. Günümüz insanından bu denli bir kurbanlık beklemek mantıklı değildir. Modern materyalist çağın insanına bunu izah etmek zordur. Ancak kadim medeniyetimizin dünyanın faniliğini öne çıkaran, dünyevi arzuların insanın ruh açlığını gidermediğini öğreten eğitimi de yine nefs terbiyesi veya irade eğitimi ile açıklanabilir. Nefs; insanın içinde “Bir ben vardır benden içeri” denilen ve ruh ile sürekli mücadele halinde ölene kadar yanı başımızda bir varlıktır. Tıpkı can gibi, bedene can veren ruhtur ve ruh ise Yaradan’ın bize “Size şah damarınızdan daha yakınım” dediği ifadede gizlidir. O halde zulüm üzere kurulmuş bir dünyada ruhunda sızı yoksa, vicdan azabı duymuyorsan bu nasıl bir kurbanlıktır. Ne kesilen kurbanın kanı ne de dağıttığımız et Hakk’a ulaşır…

Muhabbetle…