Kentsel Dönüşüm

Medeniyet kelimesi Arapça’da “şehir” anlamına gelen medîne isminden türetilmiştir. Batı dillerinde medeniyet karşılığı olarak kullanılan civilisation terimi de Latince’de “şehirli” anlamına gelen medeniyet aynı zamanda “civilis” kelimesinden gelmektedir.

Şehirlerimizin eskiden bir medeniyet tasavvuru vardı. Kadim medeniyetimizin değerleri buharlaştıkça şehir kültürü de ortadan kalkmaya başladı. Kent sözcüğü ise modern çağımızın “kentlilik” bilinci ile ancak anlam kazanabilirdi. Bu anlam da bir medeniyeti yaşatmaya yetmeyip, rantsal kaygılara kurban edildi…

Mahalle kültürü, esnaf dayanışması, komşuluk, yardımlaşma gibi bizi bir arada tutan bağlar maalesef kaybolmaya yüz tuttu. Az sayıda da olsa özellikle Anadolu’da bu medeniyet değerlerinin yaşatıldığı yerler var. Bu noktada sivil toplum kuruluşlarına, kanaat önderlerine büyük sorumluluk düşüyor. Zira kamu yöneticilerinin toplumun sosyal yapısına etki eden ortak alanları yapma görevi varsa da içerisindeki yaşanılan değerler için insan faktörü öne çıkmaktadır…

Ülkemizdeki afet ve özellikle de deprem tehlikesi ile binaların güvenliği sorgulanmaya başladı. Mevcut binaların yenilenmesi için kentsel dönüşümü destekleyen, kolaylaştıran birçok kanun ve yönetmelik yürürlüğe girdi. Özünde çok doğru bir yaklaşım olan bu uygulamanın, toplum tarafından yeterli seviyede algılanmadığını üzülerek ifade etmemiz gerekir. Daha fazla pay almak için riskli binaya itirazdan başlayan, bina güvenliğini dikkate almayan projelere kadar birçok alanda bir bilincin oluşmadığını görmek üzücü. Hele ki yakın zamanda birçok şehrin yerle bir olduğu on binlerce insanımızı kaybettiğimiz bir acı örnek henüz tazeliğini korurken…

Mukavemet ömrü azalmış, eski bir binanın kentsel dönüşüme girip yenilenmesi elbette önemlidir. Ancak deprem görmemiş zemin açısından riskli binaların, zemin mekaniği dikkate alınmadan yeniden yapılması gibi, yeraltı su seviyesinin yüzeye yakın olduğu alanda suyun drenaj maliyeti düşünülerek derin kazı yapılmadan inşa edilmesi gibi kritik hatalar yapılmamalıdır. Zira deprem oluştuğunda, dalgasını karşılayacak olan binanın altındaki yirmi otuz metrelik kısım zayıf olursa yıkım mukadder olur. Temel, sağlam zemine oturmuyorsa, üzerindeki binanın donatısı, demiri, çimentosu ne kadar yeterli olursa olsun binanın ayakta durması mümkün değildir. Zemini dolgu veya alüvyon olan, durduğu yerde üç metre zemine gömülen binalar, yıkılması durumunda maalesef meskunlar için acı sonuçlardan kurtulamazlar.