Kadim Medeniyetimiz

Ahmet Yesevi, Yunus Emre, Mevlâna, Hacı Bayram Veli, Niyazi Mısri, Hacı Bektaş-ı Veli gibi, ehli irfanın muteber gördüğü köşe taşları kadim medeniyetimizin en güzel örneklerindendir. Çağlar boyu hakikat erlerinin muteber olmaları, söylediklerini uygulamalarındandır. Hiçbiri dünyaya kıymet vermemiş, mal mülk peşinde koşmamış, şöhreti afet bilip çağlarında kendilerini gizlemiş, güzel ahlakın yaşayan örnekleri olmuşlardır. Onları dinleyen nice insanlar hakikat izinden çıkmamışlardır. Etraflarını güzelleştirmişler, asırlar boyu gönüllerde ve dillerde yaşamışlardır. Devlet erkanı tarafından sözleri, nasihatleri dinlendiğinde topluma huzur hâkim olmuş, itibar edilmeyip zulmedildiğinde ise kaos, kargaşa ve musibetler çoğalmıştır…

Makalat eserinde Hünkâr Hacı Bektaş-ı Veli, kâmil insan olma eğitimini dört kapı ile izah eder. Bu dört kapıyı şöyle bir örnekle açıklar “İslam bir ağaç, tarikat (yol) onun dalları, marifet (ilim) yaprakları ve hakikat (aşk) meyveleridir. Bu kapılardan geçmeden kâmil insan olmak zordur, der.

Kadim medeniyetimizin insan fıtratına uygunluğu, uygulandığı zamanki oluşturduğu huzur ortamı ile izah edilebilir. Medeniyetimizin kökleri, havalarda uçan ütopik bir inanç değildir. Hayatın içinde, bilimsel, rasyonel, kula kulluğu en büyük şirk kabul eden, zalime karşı durmayı en büyük ibadet sayan bir yaşam şeklidir.

Modern çağın çirkinliklerine, güvensizliğine, sanal oluşuna, algısına, acımasızlığına çare olması gereken bir medeniyetin temsilcileri neden bu kadar zillet içindedir?  Hacı Bektaş’ın dört kapısının ilkinden girdiği iddiasındaki zevatın, işin özünden uzak cevizin kabuk kısmında kalmalarındandır. Hatta bunu bir siyasi argüman olarak kullanıp dünyalık menfaat temin etmelerindendir. Oysa bu kapıların amacı iyi insan olmaktır; yüksek ahlak sahibi olmaktır, barıştır, huzurdur, sevgidir, merhamettir…

İkinci kapının temsilcileri derviş gömleği giyenler ya siz? Hangi hakikat eri devlet kapılarında menfaat dilenmiştir? Hangi Allah dostu, zulme rıza gösterip tonlarca mal edinmiştir? Hangi dervişin saraylar gibi malikaneleri, konvoyları olmuştur?

“İlim ilim bilmektir, ilim kendini bilmektir, sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır” der, koca Yunusumuz. “Kendini bilen Yaratıcısını bilir” der, numune insan. Elbette ehli irfan marifet sahibi güzel insanlar vardır, her devirde var olacaktır. Toplumun ihtiyacı varsa kıymetleri bilinir, değilse onları hükme teslim olmuş görürsün…

Aşk ehline ne gam, muhabbetle…