Dağlar

Yerkabuğunun çıkıntılı, yüksek, eğimli yamaçlarıyla çevresine egemen durumda olan topografik şekillerdir. Oldukça geniş bir alana yayılan, tırmanması zor, ormanlık veya ağaçlarla kaplı ya da çıplak, kayalık, çok yüksek dağlar bazen sıra sıra bazen de yalnızdır. Kutsal kitabımızda “Biz yeri bir beşik, dağları da (yeri dengede tutan) birer kazık yapmadık mı?” der.

Sağlam olmayan zeminlerde üzerine yapılması planlanan yapılar için önce zemin iyileştirilmesi gerekir. Yapının sağlam zemine oturması depreme karşı birinci derecede önemli güvenlik kuralıdır. Bu tür zeminlere fore kazık yapılır ve yapının ayakta kalması için bu şarttır. Yerin topografyası da bir denge üzerinedir ve oynanmaz, dağlar yok edilmez ise civarını tutan bir koca dengedir. Deprem uzmanlarınca yapılan fay hattı incelemeleri diğer bir bahistir ancak fay hattı bile olsa sağlam zeminde, yapının sağlamlığından bağımsız depremin zararlı etkisi az olur.

Mimar Sinan eserlerinde bu ayetin sırrına binaen olması muhtemel bir strateji geliştirmiştir. Arazinin doğal topoğrafyasını bozmamış, çoğunlukla az bir kazı yapsa bile zeminin oturmasını dengeye kavuşmasını beklemiştir. Zaruret halinde çürük zeminde yapılması gereken yapılar için de kazıklar çakmak suretiyle zemini güçlendirmiştir. Bu sebepten yüzlerce yıl önce zamanın teknolojisine göre yaptığı eserleri hala ayaktadır ve insanlığa hizmet etmeğe devam etmektedir…

Dağ gibi insanlar vardır. Onlara ulaşılması, anlaşılması belki bazen zordur. Çoğu zaman kendilerini gizlerler ancak toplumu ayakta tutacak işlerden geri durmazlar. Herkesin algı peşinde, gösteriş meraklısı olduğu çağımızda; sahteliğin nirvanasında, iki yüzlülüğün menfaatçiliğin normalleştiği fani dünya işlerinde göremezsiniz onları. Samimi insanlar bilir kıymetlerini, arkamızda dağ gibi hissederiz, varlıkları ile güç buluruz. Çoğu zaman Allah yeryüzüne serpiştirmiştir birer birer, bazen de sıradağlar gibilerdir. Birbirine kenetlenmiş dağlara kaç şiddetinde deprem olsa zarar veremez. Onlara yakın olanlar da güvendedir…

“Duvara dayanma yıkılır, insana dayanma ölür” derdi rahmetli dedem. Kul kendisine düşeni yapmadığı zaman, yani sıradağların eteğinde de olsa alüvyona, dere kenarına, bataklığa ev yaparsa sel veya depremde birinci derecede risk ile karşı karşıyadır…

Dağ gibi bir insanın gölgesinde bile olsa, bir yerden sonra söz dinlemez ise insan zorda kalabilir.

Muhabbetle…