Toplum nizamını sağlayan kanun ve kurallar vardır. Elbette çağın ihtiyacına göre dar gelen kalıplar demokratik yollar ile değiştirilebilir ancak bu yine halkın iradesi ile olmalı zorbalıkla olmamalıdır.
Adalet mülkün yani devlet iradesinin temelidir. Onu tesis edecek olan yargıçlardır. Hâkim ve savcılar hiçbir baskı altında kalmadan kimseye boğun eğmeden karar verebilmelidir. Zaten kuvvetler ayrılığı prensibi bunu gerektirir. Yargı bağımsız olmalıdır. Yargıçların cübbesi düğmesizdir, kimsenin önünde iliklemek zorunda kalmasınlar, eğilmesinler diye…
Toplumların ahlaki motivasyon kaynaklarından biri de dindir. Din adamlarının cübbeleri de düğmesizdir. Cemaatin önüne geçen imam önderdir, cübbesini giyer, hakikati söyler, kimseye yalakalık yapmaz, kimseden korkmaz, saygındır. Kadim medeniyetimizde din adamları alimdir, alimlerin mürekkebi, şehidin kanından evladır. Çünkü vatan için ölmeyi göze alacak yiğitleri alim yetiştirir. Toplumda kötülüğün yayılmasını engelleyecek faaliyetlere, iyiliği yayacak çalışmalara öncülük eder. Dünyalık bir beklentileri olmadığı için Yaratandan başkasına eyvallah etmezler. Cübbe onlara da yakışır…
Bilim de insanlığın keşiflerine, evrendeki serüvenine öncülük eder, ışık olur. Aydınlanma, ileri görüşlülük, çağdaşlık ve gelişme akıl ve bilimin ışığında olmalıdır. Bilimsel çalışmaları yapacak olan, çağın bilimlerini yeni nesillere öğretecek olan, toplumu aydınlatacak olan da akademisyenlerdir. Akademisyenlerin de kıyafetleri cübbedir. Cübbe, bilim insanının kimsenin dayatmasına boyun eğmeyen, hakikati her ne pahasına olursa olsun savunan saygın kişiler olması içindir…
Adalet, din ve bilim her üç alan da duruşu olan ilkeli, saygın kişilerin çalışma alanlarıdır. Sadece para kazanılacak meslek olarak görenin faydalı olamayacağı ve cübbenin hakkını veremeyeceği ehline malumdur…
Adalet duygusunun sarsılması, bir toplum için en kötü durumdur. Adalete güven olmadığı toplumlarda her türlü suç yaygınlaşır, kişiler devlete olan güvenini yitirirler ve kendi adaletlerini sağlamaya çalışırlar. Böyle bir toplumda huzur olmaz.
İlahiyatçı din adamlarının saygınlığı yoksa, inanma ihtiyacı sahte din adamlarına kalır ve onlar da toplumu ifsat ederler. Cehalet yayılır. Din tacirleri toplumun dini duygularını sömürür. Ahlak ve maneviyat buharlaşır, ritüellerden oluşan bir yobaz din anlayışı kalır, bidatler çoğalır.
Güç sahiplerinden menfaat beklentisi içinde olan bilim insanları hakikati söylemezse, politikacılara kul köle olurlar ise, eğitim ölür, nesiller ölür…