Geldiğimiz Yer

Kadim medeniyetimize göre; yalan dünyaya gelmeden önce berzah aleminde söz verdik, iyi insan olmaya. Geldiğimiz yeri, sözümüzü unuttuk. Kötülük yayıldı bizler de şeytanın ağlarına takıldık, çırpınıyoruz ama ne çare…

“Geldiğin yeri unutma ki gideceğin yeri şaşırmayasın” der büyüklerimiz. İnsanoğlunun evveli ve ahiri topraktır. Şehirlere akın ettiğimiz için toprağı unutur olduk. Köylerde tarım ve hayvancılık ile uğraşanlar azaldı, göçe dayalı olarak nüfus azaldı hatta şu an tarım için göçmenlere ihtiyacımız olduğunu söyleyenler var. “Benim sadık yârim kara topraktır” diyen Veysel’imiz vardı. Köylü milletin efendisiydi. Üreten, kültürünü yaşatan, toprağını şenlendiren çiftçilerimiz vardı. Tarım ve hayvancılık, yerleşik yaşama geçtiğimiz zamanlardan beri geçim kaynağımızdı. Tarih boyunca kendi kendine yeten sayılı ülkeler arasındaydık…

Modernite ile birlikte üretim değil, tüketim kaynaklı bir yaşam biçiminin içine savrulduk. Geldiğimiz yeri unuttuk. Bugün küresel ısınma ve iklim değişikliğine bağlı olarak gıda riskini yaşayan ülkelerin arasına evrildik. Eskiden ihraç ettiğimiz ürünleri ithal eder olduk…

Fani dünyanın lezzeti, imkanları çok çeşitli. Aldanmamak peşine takılmamak çok zor. İnsanoğlu çalışıp çabalayıp, eldeki kısıtlı imkanlarının üstünde bir kazanç sağlarsa, bir mevki makam elde ederse, onu büyüsüne kaptıracak geniş bir alem var. Bu alemin şatafatına kanıp geldiği yeri unutan da çok…

Bireylerin şahsi yaşamları, kazançları bir anda değişebilir, kazancına göre sosyal yaşamı çevresi de değişebilir. Bu herkesin özel hayatıdır sorumluluğu kendine ait olan bir tercihtir. Ancak kamu imkanları ile elde edilen bir başkalaşma kimsenin tasvip edemeyeceği bir değişimdir. Eleştirilmesi gerekirken bu davranışın alkışlanması zamanla meşruiyet kazanır ve “Devletin malı deniz, yemeyen …” gibi uydurma felsefeler yaygınlaşır. Geldiği yeri unutan politikacılar halktan koparsa, eleştirileri de toplumun taleplerini de göz ardı eder. Kısa zamanda elde ettikleri servetleri ile lüks yaşamları, devlete olan güveni azaltır ve toplumdaki ahlaki çürümeyi hızlandırır…

Küresel bir gerçek olan bu durum, ülkelerin milli ve manevi değerleri ile ancak dizginlenebilir. Örnekliğini bulmakta zorlandığımız bu değerlerin toplum tarafından dışlanması ise en acı olanı. Kuru hamaset ancak güç sahiplerinin yerlerini korumak için takipçilerini avuttuğu bir argümandan öte gitmez…

Muhabbetle…