Gönül Yıkma

Piri Türkistan Hoca Ahmed Yesevi, Divan-ı Hikmet eserinde “Nerde görsen gönlü kırık merhem ol, öyle mazlum yolda kalsa yoldaş ol” der.

Rahmet Peygamberi Kâbe’nin karşısına geçip şöyle der.

Kuşkusuz Allah seni çok şerefli, çok mükerrem/ hürmetli, çok azametli kılmıştır; fakat mümin senden daha hürmetli / daha saygı değerdir.

Elinden geldiği kadar bir gönlü perişan etmemeye çalış, çünkü bir ‘ah’ cihanı altüst eder.” Şeyh Sadi

Bir gönül kırdın ise kıldığın namaz değil, yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.” Yunusumuz asıl olanın gönül kırmak değil, gönül kazanmak olduğunu, yüzyıllar öncesinden söylediği dizeler ile bize haber verir.

İyilik, gönül kazanmak sadece maddi bir fayda ile olmaz. Medeniyetimiz; arkadaşına gülümsemeyi, akrabalarının halini hatırını sormayı, yoldaki engeli kaldırmayı, susamış bir hayvana su vermeyi de iyilikten sayar. Hatta küçük samimi bir iyiliğin bile nice faydalara vesile olacağını anlatır, teşvik eder. İyiliğin toplumda yayılmasını destekler.

Kötülükler de yine topluma zararı ölçüsünde kötüdür. Fertlerin kendilerine zarar vereceği şeyler elbette hoş değildir ancak en büyük kötülük başka bir insanın gönlünü yıkmak, kalbini kırmaktır. “Hakka isyanın olduğu yerde kula itaat yoktur” sözü de yabana atılacak bir söz değildir. Yani gönül kırılmasın diye hoş görülüp, meşrulaştırılan kötü fiillerde, kamu hizmeti gibi veballi işlerde kişilerin hatırını öncelemek safdillik olur.

Sakınılması gereken davranış, güçsüz ama mazlum olanların gönlünün hor görülmesidir. “Mazlumun ahı indirir şahı” denilmesi boşuna değildir. Bir anlık öfke ile kırılan kalpler, ilahi mizanda neye karşılık gelir bilinmez. O yüzden “Güçlü / kahraman kimse, güreş minderinde hasmını yere seren değil, öfke anında nefsini yenen kimsedir.”

Kalp kırmaktan, gönül yıkmaktan sakınmanın çok akıllıca bir iş olduğu ehline malumdur. Zira, Allah “Ben kırık gönüllerdeyim” diyor.

Hazer kıl kırma kalbin kimsenin canını incitme, Esir-i gurbet-i nalan olan insanı incitme” Erzurumlu Alvarlı Efe; zaten bu fani dünyadan göçüp gidecek olan, gurbette sayılan insanı, ne diye incitesin ki diyor. Kul hakkı ile huzura çıkmamak için, geride kırık kalpler yerine kazanılmış gönüller bırakmak daha mantıklı değil mi?

Muhabbetle…